Ölümü sosyolojik olarak çalışmak “kirli bir iş”tir. Bu kirlilik ölümü araştırmanın fiziksel ve duygusal zorluğundan kaynaklanır. Zorluk hem araştırmacı hem de araştırmanın öznesi veya nesnesi için geçerlidir. Ölüm, bütün toplumsal üretimlerin merkezindedir ve tarihi düz bir çizgi olarak inşa etmez. Ölüm sarsar, yıkar ve yeniden inşa eder. Ölümü toplumsal kaynaklarıyla araştırmaya başladığınızda dönemsel olarak da anlamların ve tutumların da değiştiğini görürüz. 2020 Mart ayında başlayan pandemide ölümle ilgili çalışmaların sayısında bir patlama yaşandı. Ölüm Sosyolojisinin bir uzmanlık alanı dışında zorunlu bir gereklilik olduğunun anlaşıldığı bu dönem, aynı zamanda bu kitaba ve kita-bın ortaya koyduğu kuramsal tartışmalara olan ilgiyi artırdı. Krizlerin ve felaketlerin sayısının arttığı günümüz dünyasında ölümün daha sık ve yoğun konuşulacağını varsaydığımızda, ölüm sosyolojisi-ne olan ilginin de gittikçe yaygınlaşacağını öngörmek mümkündür. Ölüm üzeri örtülmüş sessiz bir dünyaydı. Bu kitap, o örtüyü kaldırdı ve ölümle ilgili konuşulmayanları konuşma cesareti sundu. Ölümün dini, politik ve ideolojik inşa biçimlerini yapısökümüne uğratarak, ölüm sosyolojisi yapmanın mümkünlüğü iddiasını temellendirdi.Ölüm karşısında insan doğası ortak tepkiler üretir ve bu tepkile-rin yarattığı toplumsal alanın
varlığı, ölümün sosyolojiyle olan bağını güçlendirmeye devam edecektir.