Recaizade Mahmut Ekrem Bey’den bahsedilirken *sanatkâr* sözcüğünün kullanılması yazar için bir tercihten öte zorunluluk durumunun ifadesidir. Monografi çalışmalarında üzerinde durulan ismin hemen daima edebî türlerden birine olan bağlılığı araştırmacının inceleme nesnesine şair, yazar, romancı, tiyatrocu gibi sözcüklerle hitap edebilmesine imkan tanır. Ancak monografisi yazılan isim Recaizade Mahmut Ekrem ise bu hitap şekillerinin çalışma boyunca pek çok kez birbirine karıştırılması mukadder bir hüviyet kazanmaktadır:
*Sanat müşkül ise de muaheze âsân değildir* sözü etrafında üstat, *Ah!.. gerçek mi?.. Hayır!.. Yalan söylüyorsun... Es posibl?..* cümlesini okurken romancı, *gözüm nuru oğulcuğum Nijad’ım* diye yalnız Nijad’ın değil ölen bütün çocuklarının ardından ağlarken şair, Me Prizon tercümesini veya neredeyse eserin asıl sahibini unutturan Yad Et manzumesini değerlendirirken mütercim, her ne kadar Zavallı Çocuk’u *takliden* yazılmış olsa da Hamit’le birlikte yeni bir anlayışın yerleştirilmesinde etkili olan eseriyle tiyatrocu, Ahmet Mithat yolundaki kalem tecrübeleriyle hikâyeci şeklinde anılabilecek olan Recaizâde Ekrem, aynı zamanda bu hitapların her birinde sözcüğün anlam alanını ihata edebilen bir sanatkârdır.