Thérèse Raquin 1867 yılında yayımlandığında edebiyat dünyasında büyük bir gürültü koparır. Aslında Emile Zola’nın üçüncü romanıdır ama yazar adını esasen bu romanla duyurur.
On dokuzuncu yüzyıl Paris’inin esnaflık ve küçük memurlukla geçinen sıradan insanları arasında yaşanan bir yasak aşkın ve cinayetin romanıdır Thérèse Raquin.
Zola’nın, arzularının peşinde ihanet eden ve cinayet işleyen kahramanlarının davranışlarına yön veren nedenleri ele alma biçimi öyle büyük bir öfke yaratır ki hem yazar hem de romanı ahlaksızlıkla suçlanır. Zola bu tepkileri, “Eleştirmenler bu kitabı sert, kızgın bir sesle karşıladılar. Birtakım ahlaklı kişiler, kendileri kadar ahlaklı gazetelerde, yüzlerini buruşturarak, bu kitabı ateşe atmak üzere maşayla tuttular,” sözleriyle anlatır.
Romanın aldığı bu tepkiler üzerine Zola, Thérèse Raquin’in ikinci baskısına bir önsöz yazar. Bu önsözde, romanının güçlü bir savunusunu yapmakla kalmaz, nasıl bir edebiyat yapmak istediğini de anlatır: “Thérèse Raquin’de ben birtakım kişileri değil, insan yaradılışındaki fizyolojik etkenleri incelemek istedim. Hareket noktam çevrenin, koşulların baskısı altında organizmanın tepkileri, uğradığı derin değişikliklerdir. Cerrahların ölüler üzerinde yaptıkları inceleme işini ben canlı vücutlar üzerinde yaptım, o kadar.”
Zola’nın bu ilk büyük romanını ve bu önemli önsözü, değerli çevirmen Adnan Cemgil’in dilinden okurlarımıza sunmaktan mutluluk duyuyoruz.