Tarih, geçmişte meydana gelen olayların ve yapılan işlerin tümünü ifade etmektedir. İnsanlığın yaratılıştan bu güne dek geçirdiği aşamaları, madde ve mana planındaki gelişim ve olgunlaşmasını, bugünkü duruma nasıl geldiğini inceleyip bildiren bir bilim olan tarih, yaşanılan zamanı daha iyi değerlendirmek ve geleceğe daha iyi hazırlanmak,
bilinçli yaşantı sürmek ve mutlu yarınlara erişmek için öğrenilmesi kaçınılmaz bir ilimdir. Geçmişin bilinçli bilgisi ışığında bugünün yaşanması ve yarının hazırlanması ilmi demek olan tarihin, uygarlık tarihi, düşünce tarihi, bilim tarihi, dinler ve mezhepler tarihi yönlerinden insanlığa kazandırdığı büyük yararlar vardır. Tefsir tarihi ise,
başlangıçtan günümüze kadar tefsir faaliyetlerini, yazılan eserleri ve müfessirleri inceleyen çalışma alanıdır. Tefsirin tarihî seyri, gelişen ve çoğalan tefsir eserleri ve bu tefsirlerin metotları hakkında bilgiler tefsir tarihi eserlerinden edinilmektedir. Tefsir tarihi aynı zamanda tefsirin ortaya çıkış ve kuruluş devri hakkında da bilgiler vermek-
tedir. Tefsir tarihi ile tefsirin tarihsel süreci, zaman içinde tefsir bilginlerinin tefsire yaptığı katkılar, tarihî verilerle sunulmaktadır. Bu yönüyle ilahî kelamın açıklanması için en büyük fikrî, ilmi ve felsefî yorumlara saha olan tefsir ilminin seyrini ve inkişafını gösteren bir tarih, elbette yüksek ve kıymetli bir konuma sahiptir. Hz. Peygamber’in,
Kur`an’ı tebliğ, tebyin ve teşri’ görevleri ve bu görevler esnasında Kur’an’a dair yaptığı açıklamalar tefsir ilmine kaynaklık etmiştir. Bunu sahabe ve tâbiînin nakle ve kendi görüşlerine dayanan tefsir örnekleri takip etmiştir. Tefsir kaynaklarında çeşitliliğin başladığı bu dönem tefsir faaliyetinin temel çerçevesini ve yöntemini de belirlemiştir
denebilir. Bu yöntemle, sure ve ayetler Mushaf tertibine göre tefsir edilmiş, bazen de ayet ve hatta sureler arasında münasebet kurularak yorum yapılmıştır. Klasik dönemde ve sonraki yıllarda yazılan tefsir eserleri genel olarak bu yöntemsel çerçeveye bağlı kalmıştır. Bu yöntemin arkasında, Kur’an’ı Kerim’in sadece bir söylem/hitap değil, aynı
zamanda bir kitap olduğu düşüncesi yatmaktadır. Bu yöntem tarihsel şartlardan bağımsız değildir. Mekke’de başlayan ve Medine’de devam eden İslam vahyi Hicaz’ın dışına taşınması ile yeni zihinsel durumlarla karşılaşmıştır. Mekke ve Medine özü itibariyle uygulamanın merkezleri olsa bile sahabe, Hz. Peygamberden, değişen şartla-
ra göre yeni davranış ve yöntem biçimleri geliştirebilecekleri genel bir hidayet çizgisini almışlardır. Hz. Ömer ve arkadaşlarının Peygamber sonrası Kur’an’a yaptıkları hizmet başka nasıl açıklanabilir? Hz. Peygamber’in ashabı aldıkları bu esneklik sayesinde Medine’de, Mısırda, Suriye’de, Irak’ta farklı davranabilmişlerdir. Bu yaklaşım farkları
kurulan tefsir okullarına yansımıştır. Sonraki süreçlerde dünyanın aldığı şekle göre, rivayetler aynı kalmakla birlikte tefsirler ve tefsir hareketleri, coğrafyasına ve ait olduğu bölgenin sosyokültürel, sosyoekonomik ve sosyopolitik durumlarına göre çeşitlilik arzetmiştir. 19. yüzyıl ve sonrası modern dönemde ise klasik tarzda tefsir yazımı devem
etmekle birlikte, tefsir kitabiyatına yönelik eleştirel bir yaklaşım öne çıkmış ve yeni
yöntem arayışları tefsir tartışmalarının merkezine yerleşmiştir.