Bir eseri, yazıldığı mekân ve zaman açısından ele almak onun kıymetinin tespitinde mühimdir. Buna göre o devirde Orta Asya’da İslam dininin durumuna kısaca göz atalım.
Sovyetler Birliği’nde İslam’ın temelleri sarsılmıştı: Dinî mülk yasağı onun iktisadî esasını yok etti, dinî edebiyatın ortadan kaldırılması ve din eğitiminin suç sayılması onun manevî temelini mahvetti. Demir perde rejimi hac farizalarını yerine getirme imkânını ortadan kaldırdı ve diğer Müslüman halklarla ilişkileri kopardı. Camilerin kapatılması, dini bayramların ve orucun yasaklanması İslam’ı sosyal esastan yoksun etti. 1980 yılına kadar herhangi bir dini inancı, bu cümleden İslam dinini ortadan kaldırmak ve tamamıyla ateist bir toplum oluşturmak hedeflenmişti.
İşte tam bu sırada ve böyle ağır, herhangi bir hürriyet hakkının yok olmuş bulunduğu bir ortamda gizlice, tehlike altında Tarih-i Muhammedî kitabı yazılmıştır. Kitap, 1958-59 yıllarında kaleme alınmış olup, Hicrî 1380 yılı, 26. Ramazan’da yani, 14 Mart 1961’de temize geçirilmiştir. Ancak baskı aşamasına ulaşıncaya kadar 30 yıl beklemek zorunda kalınmıştır.
Eserin özelliklerinden bahsederken şunu söylemeli ki, buradaki hassas nokta o veya bu müellifin görüş açısı ve algılama tarzıdır. Totalitarizmin o ağır şartlarında İslam uleması imanını nasıl koruyabildi, dinine ne kadar sahip çıkabildi, Peygamberine muhabbetini nasıl algılıyordu ve bu sevgiyi nasıl yaşıyordu? Kitaptan bu ve buna benzer çok mühim sorulara cevap bulunabiliyor.