“Çağımız yalnızca en Yahudice olanı değil, aynı zamanda bütün çağlar arasında en kadınsı olanı da. Devletin de hukukun da değerinin hiç bilinmediği en katışıksızından bir anarşizm çağı. Tarihin düşünülebilecek bütün yorumlarının en sığ olanının çağı (tarihsel materyalizm), hem bir Kapitalizm Çağı hem bir Marksizm Çağı; tarihin, yaşamın, bilimin, düşünülebilecek her şeyin ekonomi ile teknoloji olmanın dışında hiçbir şey haline gelmiş olduğu bir çağ; dehanın bir delilik biçimi olduğunu ilan etmiş ama gelin görün ki artık bundan böyle ne büyük bir sanatçısı ne de büyük bir filozofu olmayan bir çağ; özgünlükten yoksun oluşun zirve yaptığı ama büyük bir telaş içinde özgünlüğün en çok peşine düşüldüğü bir çağ; bakirelik düşüncesinin yerini baştan çıkarma kültünün almış olduğu bir çağ.
Yalnızca cinsel ilişkiyi olurlayıp ibadete çevirmekle kalmamış, aynı zamanda gerçek yaşam pratiğinde bunu bir ödev haline getirmiş bir çağ bu çağ; Romalılar ile Yunanlıların Baküs şölenlerinde yaptıkları gibi unutmanın bir yolu olarak değil, kendini bulmak, kendi kasvetli sıkıntısına anlam vermek için birinci olmanın hep bir ayrıcalık olduğu bir çağ bu çağ aynı zamanda.”