Özlü sözler, gerçeğin çivisini bilinç tahtasına tutturan anlam çekiçleridir. Anlamsa mutlak doğruluk sayıldığında bilinci gerçeğin yalanma perçinler... Pek çok insan kendi algılarından ışıyan anlamı sözün mutlak doğrusu olarak bilinçlerine perçinler de değişken gerçeklik doğrularına hürmetle düşünüp yaşamaya rağbet etmez.
Özümden kotardığım deyişlerle birlikte, topladığım özdeyişler ve onlara iliştirdiğim özlü yorumlarımı ve mini deneme açımlarımı kitap olarak sunmaktayım. Felsefe, salt özlü deyişler derlemesi değildir amma anlamı üstüne felsefe yapılabilen söz de felsefi bir ışıma yapmaya başlar. Dinden ve bilimden de öte geçerek, insanlığın en kuytu ıssızlarına bile korkusuzca ışık tutan bilinç fenerlerinin yakıtı ve kıvılcımı felsefedir...Gene de kimse başkasının felsefe fenerleriyle kendi yolunu aydınlatamaz; biz başkalarının fenerlerinden anca kendi fenerimizi yakmaya ateş kaparız... Bilgiyi düşünceli kuşkuyla evire çevire sorgulayarak felsefe yapmak, bilgilenmekten ileridir. Asıl olan insanın artık kendini kandıramayacak kadar kendini bilmiş bilince erme emeliyle hayatı sorgulaya durmasıdır.
Kitap, insandan olduğu için kusurludur. Düşünmeyi öğrenmemiş ezberci bir bilinçle okunan kitap, aydınlanma sanısıyla insanı karanlığa da çekebilir. Tıpkı zifiri gecede gözlerine far tutulmuş tavşan gibi gerçekle bağlantımızı keser de biz gecenin karanlığını göremeyip aydınlandık sanırız. Bilinç, bilgiyi görünür yapan aynanın hem yüzü hem sırrıdır. Yüzü ve sırrıyla kendini bilir olan bilinç kendi ışığıyla aydınlanır. Kendini bilmeyen bilinçse anca başka bilinçlerin ışığına aynalık yapar...
Yaşamak zaten kısa süren bir ölüm yolculuğu. Öyleyse nedendir bu ölümüne üstünlük yarışı?.. Yetmez mi vicdanlı sevgiyle kendimizi ve haddimizi bilme uğraşı?..