Orta Asya’nın en büyük çöllerinden olan Kızılkum’un ortasında Zerefşan Ovasının aşağı kesiminde yer alan Buhara şehri, Türk-İslam medeniyetinde önemli bir yere sahiptir. Tarihte Doğu ile Batıyı İpek Yolu üzerinden bağlayan, kültürlerin, dinlerin ve ticaretin kesişme noktası olan Buhara, tarihi ve kültürel zenginlikleriyle yüzyıllarca Orta Asya Türk devletlerinin siyasi ve kültür merkezi olan Buhara, yetiştirdiği ilim ve din insanlarıyla dünyada Kubbet-ül İslam unvanına sahip üç şehirden biri sayılır. İslamiyet’in kubbeleri anlamına gelen üç şehir Buhara, Ahlat ve Belh şehirleridir. Aynı zamanda milattan önce inşa edilen AK HAN sarayı, Hz. Eyüp Çeşmesi, İsmail Samani Türbesi, Uluğ Bey Medresesi, Minare-i Kelan Mir Arap medresesi gibi tarihi yapıtlar ve El-Cami Es-Sahih eserlerinin yazarı ve hadis bilgini Muhammed bin İsmail el Buhari’nin doğum yeri Silsile-i Nakşibendiye’nin büyüklerinden yedi pirin yaşadığı Türk İslam dünyasında saygın bir yere sahip olan Buhara, adeta Ortaçağ’da Türk İslam medeniyetinin merkezi haline gelmiş olmasıyla beraber modern tıbbın temel taşlarını koyan tıp, fizik, felsefe bilim alanlarında 200’den fazla kitap yazan İbn-i Sina’nın doğup büyüdüğü kent Buhara, Buharay-ı Şerif olarak da adlandırılıyor. İlmin yanında sanayi de gelişti. Özel kumaşlar dokunan Darü`t-tıraz yaptırıldı. Buhara’da dokunan kumaşlar, halılar, kilimler, yünlü ve pamuklu seccadeler çeşitli ülkelere ihraç edildi. Buhara ve etrafında ziraat, ticaret ve sanayi çok gelişti, çok büyük çarşılar inşa edildi. İlim fikir sanat eserleriyle dünyada Türk İslam mimarisinin zirveye ulaştığı şehir Buhara’da 700’e yakın devlet korumasına alınmış tarihi ve kültürel miras niteliğinde yapıt bulunmakla birlikte 1997 yılında 2500. yılı kutlanan Buhara 1993’te eğitim bilim ve kültür örgütü UNESCO tarafından dünya mirası listesine alındı.