Benim için hoş bir ölüm olmazdı. Polis memurlarının celladı yağlı kurşunlar olur genelde. Tren olmaz. Tren altında kalan bir polis hiç duymamıştım. İlk olmak güzel bir duygu değildi. Yanımdan geçen trenin gürültüsünden arkamdan gelen trenin sesini işitememiştim. Çok geç olmadan, bütün gücümle kenara, çakıl taşlarının üzerine uçtum. Raylarla duvar arasındaki dar boşluğa yüzüstü kapaklandım. Kollarımı öne doğru uzatarak, başımı kollarımın arasına soktum. Birkaç saniye boyunca çok şiddetli bir rüzgâr beni yerimden kaldırıp demir tekerleklerin altına almak için uğraştı. Trenin korkunç ve acımasız sesi sağır edercesine kulaklarımda yankılandı. Ölüm kapımı çalmıştı. Hiç geçmeyecek sandığım o saniyeler, sonunda bitti ve tren geçip gitti.
Evet, ölüm kapımı çalmıştı. Ama ben evde yoktum. En azından bu gecelik. Derin bir nefes aldım. Yerden kalkarak, üstümü başımı temizledim. Diz kapaklarım yanıyordu. Kollarım sızlıyordu. Göğüs kafesim acıyordu.
Başkomiser Galip, şarkıcı bir kızın sır dolu ölümünü araştırırken, katilin izi onu nefes kesen bir maceraya sürüklüyor.