21. yüzyılda Putin`le beraber önemli bir çıkışa geçen Rusya, eylemleriyle ve söylemleriyle uluslararası politikada her zaman adından söz ettirmeyi başarmıştır. Rusya`nın büyük güç olma ülküsünü her fırsatta vurgulayan Putin`in 2000`li yıllarda dış politikada pragmatik eksenli politikalar izlediği gözlemlenmiştir. Uluslararası arenada eşit ve saygın bir devlet olarak görülmeye büyük önem veren Putin, bunun da ilk adımının özellikle yakın çevrede sözü geçen bir aktör olmaktan geçtiğinin farkındaydı. Bu minvalde harekete geçen Putin, Kırım`a müdahale etmiştir. Kırım`da farklı bir savaş tekniği olan ve birden fazla savaş aracının kullanıldığı *melez savaş* (hybrid warfare) kapsamında hareket eden Rusya`nın bu eyleminin Batı`nın NATO ve AB genişlemesi eylemlerine karşı bir reaksiyon olarak ortaya çıktığı görüşleri sık sık dillendirilmiştir. Öte yandan bunun aksine, Rusya`nın Karadeniz güvenliğini sağlamlaştırma ve bu bölgede nüfuz kurarak bölgesel hegemon olma hedefiyle bu eylemi gerçekleştirdiği iddiaları da zikredilmektedir. Sonuç olarak Kırım müdahalesi sonrasında Rusya, büyük güç söylemlerini somutlaştırma fırsatı yakalamış, Ukrayna ve Batı`ya gözdağı vermiştir. Bununla beraber Ukrayna`nın güvenliği ve yıllarca çözüm bulunamayan yeni uluslararası düzen içindeki yeri, Rusya`nın Kırım`a müdahalesi ve Doğu Ukrayna`daki eylemleriyle farklı bir evreye dönüşmüş, tehlikeli ve belirsiz bir görünüme bürünmüştür. İşte bu kitapta, saldırgan realizm kuramsal bakış açısıyla ve uluslararası politikadaki müdahalecilik olgusu çerçevesinde Rusya`nın Kırım üzerindeki saiklerini anlamlandırmaya odaklanılmış ve Rusya-Ukrayna arasındaki ilişkiler de derinlemesine incelenmiştir. Kitap, bu yönüyle diğer çalışmalardan ayrılırken Rusya`nın taktiksel ve stratejik manevralarını içselleştirmede de önemli bir rehber olma rolü üstlenmiştir.