Osmanlının dili, genel olarak yazı üzerinden, daha çok devletin resmi belgelerinin ve divan edebiyatına ait ürünlerin verileri üzerinden incelendiği için ya Türkçeden uzak anlaşılmaz bir dil ya da Arapça-Farsça-Türkçe karışımı bir dil olarak gösterilegelmiştir. Bu değerlendirmede dilin yazı varyantının yanında, Selçukludan hatta daha öncesinden gelen kesintisiz, canlı bir konuşma dilinin varlığı göz ardı edilmiş, yazılanla konuşulanın aynı olduğu görüşü hâkim olmuştur. Hâlbuki Osmanlı Türkçesi bir yazı dilidir, yazıldığı gibi hiçbir dönemde konuşulmamıştır. O dönemde padişahlardan hanlara, sultanlardan şehzadelere, sadrazamlardan paşalara, beylerden alplara, bekçilerden kara hırsızlara, sakalardan değirmencilere, kasaplardan balıkçılara, vaizlerden türbedarlara, eşkıyalardan mollalara, kadınlardan erkeklere kısacası Osmanlı toplumunu oluşturan kişilerin büyük bir kısmının konuşma dili Türkçe idi. Osmanlı dönemindeki kişilerin nasıl konuştuklarının tespit edilmeye çalışıldığı Osmanlı Konuşma Dili adlı bu kitapta asıl veri tabanını oluşturan, Batılı araştırıcılar tarafından yazılan çeviri yazılı (Latin harfli) metinlerdeki konuşmalar, genel olarak halkın konuşmasının yer aldığı şeriye sicilleri ve hem halkın hem de saray çevresi gibi daha geniş bir kesimin konuşmalarının kaydedildiği Osmanlı kronikleri ve Evliya Çelebi Seyahatnamesi’ndeki konuşmalar ile desteklendi. Böylece büyük bir kısmı çeviri yazılı metinlerden alınan veriler ile Osmanlı Türkçesi konuşmalarının yer aldığı ilk başvuru eseri oluşturulmuş oldu. Kitabın en dikkat çekici yönü 21 konudan oluşan konuşma kalıplarına ve bu konuşma kalıplarının kullanıldığı -bazılarının çeşitli alt başlıklarının da bulunduğu- 46 farklı konuda karşılıklı konuşma metnine yer verilmiş olmasıdır.