Tükendi
Stok AlarmıOsmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde ev içi hizmetlerde istihdam edilen çocuklar hakkında konuşmak ve yazmak karmaşık duygularla yüzleşmeyi ve mücadele etmeyi gerektiriyor. Çocukların acısı, sevinci, yalnızlığı ve kavuşma arzusu konuşan ve yazanları da mutlaka kuşatır ve etkiler. Okurlar gelecek sayfalarda bunu hissedebilir ve bu nedenle zaman zaman akademik dilin dışına çıkıldığını düşünebilir. Duygularımın gelecek satırları şekillendirmekte önemli bir payı olduğunu baştan kabul ediyorum. Haklarında yazmaya çalıştığım çocukların dramatik hikâyelere sahip oldukları gerçeğini görmezlikten gelmem mümkün değil. Ben Mardin Eşiği’nde çok büyük bir ailede büyüdüm, mutlu bir çocukluğum oldu. Çocukluğumda seyretmeyi çok sevdiğim Suriye televizyonundaki (evimizin uzun yıllar boyunca tek, sonraları ise en çok izlenen kanalıydı) kentlerin harabeye dönüştüklerini, insanların yurtsuz kaldığını görmek tarifsiz bir acı kaynağı. Gördüğüm, izlediğim, tanıdığım o avlulu, fıskiyeli evlerle daha sonraları okuduğum Raymond’un Arap Kentleri’nde anlattığı evler arasındaki büyük benzerlikleri ve tarihsel süreklilikleri görmek içimi ne çok ısıtmıştı. Sokaklarımızı dolduran, bazılarının onları gördüğünde utanç verici biçimde, yüzünü buruşturduğu, yüz çevirdiği, bir tebessümü bile çok gördüğü Suriyeli çocuklarla bu kitaba konu olan çocuklar arasında sayılmayacak kadar fazla benzerlik olduğunu söylemek gereksiz olur herhalde. Bu çocuklara yüz çevirenlere ülkenin son yüz-yüz elli yıllık geçmişindeki savaşlara ve göçlere bakmalarını tavsiye ediyorum. Büyük bir ihtimalle oralarda bir yerlerde kendi geçmişlerinin izlerini de bulacaklar. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde ev içi hizmetlerde istihdam edilen çocuklar üzerinde çalışırken onlarla birçok ortak yönü olan Suriyeli çocukları her gün televizyonlarda, gazetelerde ve sokaklarda trajik hikâyeleriyle görmek veya okumak kaderin bir oyunu olsa gerek.