“İbrahim, susuz ve ıssız bir çölde onu ve oğlunu bıraktığı gün, Hâcer’in söyledikleri kulaklarında çınladı:
– Bunu sana Allah mı emretti, diye sordu.
İbrahim:
– Evet, dedi.
Hâcer`in kalbi müsterih oldu. Eğer Allah, İbrahim`e Hâcer`i ve oğlunu bu vâdiye getirmesini emrettiyse onun ve oğlunun üstündeki nimetini tamamlamak istiyordur. Bunu duyunca güven içerisinde:
– Öyleyse bizi ihmal etmeyecektir, dedi.
Hâcer`in korkusu gitmişti. Başı dik olarak kulübeye döndü. Ne gözyaşı akıttı ne de telaşlandı. Etrafını çevreleyen dağlar, yüksek ve ürperticiydi. İnsanda yabancılık hissi uyandırıyordu. Ancak Hâcer`in kalbine güven ve esenlik hisleri doğmuştu.
Ey İsmail’in annesi, senin imanın dünyadaki tüm insanlara dağıtılsaydı, hepsine yeterdi!”