Klasik Yunan’dan günümüze Batı mimarlığını ayrıntılı bir şekilde irdeleyen Mimarlığı Okumak – Resimli Mimarlık Rehberi YEM Yayın’dan çıktı.
Owen Hopkins tarafından kaleme alınan, Derya Nüket Özer tarafından Türkçeye çevrilen kitap; sıvalardan çatılara, sütun tiplerinden dekoratif silmelere kadar bir yapıyı oluşturan tüm öğeleri bileşenlerine inerek ele alan eşsiz bir görsel rehber olma niteliği taşıyor.
Mimarlığı Okumak – Resimli Mimarlık Rehberi;
Mimarlık tarihi boyunca gelişen yapı tiplerini ayrıntılı fotoğraflar ve açıklamalı çizimlerle gösteriyor.
Katedrallerden gökdelenlere, Klasik’ten Çağdaş döneme kadar tüm önemli yapı türlerini ve üsluplarını kapsıyor.
Yapılara, taşıyıcı sistemlere, malzemelere ve yapı detaylarına derinlemesine bakıyor.
Kitaptaki her bir terimin örneklendiği diğer bölümleri işaret eden, kapsamlı bir mimari terimler sözlüğü içeriyor.
Hemen hemen bütün öğelerin açıklamalı fotoğraflar ya da çizimlerle sunulduğu kitap, ilk andan itibaren, alfabetik olarak hazırlanmış geleneksel mimarlık sözlüklerinin barındırdığı sorunları aşmayı hedefliyor. Bu nedenle bizzat yapılara, fotoğraflar ve notlar aracılığıyla öncelik tanırken mimariyi temel fikirlerine ve bileşenlerine inerek parçalıyor.
Owen Hopkins, birbirine çok fazla gönderme yapan dört bölümden oluşan kitabın içeriğini şöyle özetliyor:
“Birinci bölüm; giriş yazısında da işaret edildiği gibi mimarlık tarihi boyunca çeşitli formlarda yinelenen on yapı tipine odaklanıyor. Her tipe ait örnekler zaman ve yere göre değişiklikler gösterse de o tipin ayrılmaz parçası olan belli özellikleri bünyelerinde barındırıyorlar. Bu bölümde yer alan diğer yapı gruplamaları, zamana karşı direndiği kabul edilen ve birçok yapı tipi üzerinde etkisi olan formlara ya da morfolojilere göre yapıldı. Böylece bu bölümün, okuyucunun, örneğin bir kamu yapısıyla karşılaştığında dönüp bakabileceği ve en yakın mimari özellikleri taşıyan örneği bulabileceği ‘ilk başvuru noktası’ olması amaçlandı.
İkinci bölüm; Taşıyıcı Sistemler; bütün mimari dillerin bir biçimde bir yapının taşıyıcı sisteminin
en temel eklemlenişinden türediği tezine dayanıyor. Benzer şekilde farklı mimari dillerin ana bileşenleri olarak çeşitli mimari dillerde, çeşitli formlarda ortaya çıkan çeşitli ana taşıyıcı elemanlara –sütunlar ve ayaklar, kemerler, modern beton ve çelik taşıyıcılar– odaklanırken belirli mimari üslupların ötesine geçiyor. Bu bölüm de ilk bölüm gibi diğer bölümler için ‘yol gösterici’ ama aynı zamanda belirli elemanları en ince ayrıntılarına kadar vermesiyle kendi başına bir son noktayı oluşturuyor.
Üçüncü bölüm; mimari elemanları –üslup, ölçek veya forma bakılmaksızın bütün yapılarda var olan ana bileşenleri– ele alıyor. Bunlar duvarlar ve yüzeyler, pencereler ve kapılar, çatılar, merdivenler ve asansörler olarak sıralanıyor.
Dördüncü bölüm; her bir terimin örneklendiği diğer bölümleri işaret eden standart bir terimler sözlüğünden oluşuyor. Terimler sözlüğü yalnızca ilk üç bölümde sözü edilen elemanları içeriyor ve kitabın kendisi gibi kapsamlı ama ansiklopedik değil. Kitabın görünür elemanlara ve öğelere odaklanmasıyla yapı strüktüründe genellikle görünmez kalan bileşenlere yer verilmiyor. Bazı aşırı eski terimler de gerek yer kısıtlılığı gerekse netlik açısından kapsam dışı bırakıldı. Her ne kadar mimarlık 20. yüzyılın ikinci yarısında küreselleştiyse de kitabın Batı mimarlık geleneği üzerine yoğunlaştığını belirtmek önemli; çok yakın tarihli bazı örnekler Avrupa dışından ve onun etki alanındaki yerlerden seçildi. Batı dışı yapılarla ilgilenen okurların daha özelleşmiş yapıtlara başvurması gerekiyor.
17. yüzyılın sonu - 18. yüzyılın başında Londra’nın büyük mimarı olan Christopher Wren, ‘Mimarlık sonsuzluğu amaçlar’ diyordu. Bu gözlem onun kentin ve ulusun simgesi olarak varlığını sürdüren St. Paul Katedrali’nde hayat buluyor. Çok az yapı St. Paul gibi büyük amaçlar ve gösterişle inşa edilirken, bir yerdeki ve durumdaki –en alttaki vernaküler yapılardan en tepedeki, en şatafatlı olanlara kadar– yapılar yapımcılarının kendilerini nasıl gördüklerinin birer göstergesi olarak yükselir.
Dolayısıyla bir yapıyı –ister resmine isterse bizzat kendisine bakarak– okuma ve anlamını deşifre etme becerisi toplumun ve çevremizdeki dünyanın nasıl oluştuğunu anlayabilmek için esastır; bu kitabın kolaylaştırmaya çalıştığı şey de budur.”