Tarihte hükümdarlar, devletler, halk önünde ve düşman kuvvetler karşısında güç ve üstünlüğü kanıtlamak, onları etkilemek üzere birtakım olağanüstü gösteri ve araçlara başvurmuşlardır. Bu gösteriler için, 1520’lerde Babürşah, levâzım-i saltanat deyimini kullanır, Batı Hıristiyan dünyasında bunun karşılığı regalia terimidir. Bu gösteriler, bazı hâllerde fantastik ölçülere ulaşır (sultanların sarayları, maiyetleri, kıyafetler, vb.). Eski Türk devletlerinde, davula küvrük, mehterhâneye küvrükgâh deniyormuş. Davul çalma levâzım-i saltanat’ın en önemlileri arasındadır. Değerli araştırmacı Oğuz Elbaş’ın çok yerinde ifade ettiği gibi, mehterhane devleti “yönetenin gücünü, hâkimiyetini” göstermek amacı güden bir işleve sahiptir. Oğuz Elbaş, bu eserde konuyu etraflı, derinliğine inceleyen yorulmaz bir araştırıcı olduğunu göstermiştir. Ondan öğreniyoruz ki göze, kulağa, ruha hitabeden tablhâne/mehterhane, devlet için birçok hayatî işlevi yerine getirmekte idi: Saray ile halk arasında ilişki kurmak, hükümdarın tahta çıkışı, bayram, düğün gibi kutlamalarda; yabancı hükümdar ve elçilerin kabul merasimlerinde şahâne bir gösteri aracı olmak; savaş, göç ilânı gibi kitlesel hareketlerde işaret vermek ve en önemlisi bir savaş aracı olarak davulların gümbürtüsü, zillerin ve boruların tiz çığlıkları ile saldırıda düşmanın moralini bozmak bu işlevlerin başındadır. Elimizdeki mehterhane tarihi, bir yandan da Osmanlı musikî tarihi ve tarihî musikî aletleri bakımından önemlidir. Osmanlı mehterhanesi ve Avrupa askerî bando ve musikîsi arasında karşılıklı etkiler ayrı bölümlerde işlenmiştir. Bu eserin en mükemmel ve en çekici özelliklerinin başında, her konunun renkli nefis fotoğraflar ile belgelenmesi gelmektedir. Oğuz Elbaş’ı kültür tarihimizi zenginleştiren bu etraflı, güzel eser için içten kutlarım.
Halil İNALCIK