İnsanlık tarihi boyunca, gökyüzüne yöneltilen sayısız soru, evrende yalnız olup olmadığımızı merak eden akılların derinlemesine bir yansımasıdır. Bu soru, felsefeden bilime, sanattan edebiyata kadar birçok alanda ele alınmış ve insanın varoluşunu anlamlandırma çabasının merkezine yerleşmiştir. Yüzyıllar boyunca, gökyüzündeki yıldızlar ve gezegenler, insanoğlunun merakını cezbetmiş, bilinmeyene olan bu ilgi, nihayetinde bizleri uzayın derinliklerini keşfetme noktasına getirmiştir. Bu keşiflerin en dikkat çekici duraklarından biri ise Mars, namı diğer Kızıl Gezegen olmuştur.
Mars, yüzeyinin karakteristik kızıl rengi, mitolojilerden bilim kurguya kadar geniş bir yelpazede ilham kaynağı olmuştur. Bu gezegen, her zaman hem bilim insanlarının hem de meraklı zihinlerin odak noktasında yer almıştır. Mars’ta yaşam arayışı, gezegenin keşfedilmesiyle birlikte giderek artan bir ilgi konusu olmuştur. Mars’ın yüzeyinde bir zamanlar su bulunduğuna dair izler, bu gezegenin bir dönem Dünya’ya benzeyen yaşanabilir koşullara sahip olabileceği ihtimalini güçlendirmiştir. Bu noktada akıllara gelen temel sorular, Mars’ta bir zamanlar yaşamın var olup olmadığı ve eğer varsa, bu yaşam formlarının neye benzediğidir.