Sınırsız bir çeşitlilik ve değişkenlik içeren dünyayı anlamak, onu anlaşılabilir bir kategori düzeyine indirgemekle mümkündür. Kategorize edilmemiş bir fiziksel nesneye, zihinsel duruma ve soyut düşünceye dair bir beklentinin, öğrenmenin, açıklamanın ve akıl yürütmenin gerçekleştirilemiyor olması kategorilere duyulan ihtiyacın bir göstergesidir. Dünyanın dönmesiyle alâkalı bir tasarım ortaya koyabilmek “dünya” kategorisinin; sosyal bilimlerle alâkalı bir sunum yapabilmek “sosyal bilim” kategorisinin; büyük bir tarihi mirasa sahip olduğunu iddia edebilmek “tarih” ve “miras” kategorilerinin belirlenmiş olmasını gerektirmektedir. En basit bir yargı cümlesinin bile “özne” ve “yüklem” kategorilerinden meydana geldiği dikkate alınırsa, insanın bir şeyi her bir durumda kendisi veya kendisinin nitelikleriyle ifade etmediği, bazen onu başka şeylerle veya bu başka şeylerin nitelikleriyle açıklama yolunu tercih ettiği görülmektedir. Elbette bu iki farklı söylem biçimi insanın düşünce dünyasını ve bakış açısını şekillendirme bakımından önemli birer işleyiştir. Ancak onlar arasındaki yapısal farklılık kategorik söylem ve metaforik söylem arasındaki karşıtlık tartışmalarını beraberinde getirmektedir.