Kartografya tarihinin temel ilgi alanı, insanlığın dönemsel gelişimi içinde kartografik geçmişin ve çizilmiş haritaların çalışılmasıdır. Bir dış fiziksel dünya ve bir iç mental dünya arasında arabulucu olarak haritalar, çeşitli ölçeklerde evren algısını oluşturmada insan aklına yardımcı olan temel araçlardır. Dahası, haritalar hiç şüphesiz insanın en eski iletişim formlarından biridir ve muhtemel olarak insan bilincinde her zaman bir harita yapma dürtüsü de var olmuştur. Bu demektir ki mekânın bilişsel haritalarının yapımına olan gereksinim ve haritalama deneyimi, bizim şimdi harita adını verdiğimiz fiziksel yapay objelerin üretiminden çok daha eskilere uzanmaktadır. Yüzyıllar boyunca haritalar, analojik düşünce içinde yazınsal metaforlar ve araçlar olarak kullanıldılar. Bu nedenle haritalara, aslında üretilmesinde farklı amaçlar ve okunmasında farklı değer yargıları olan kültürel nesneler olarak da bakılmalıdır. Zira harita, her zaman bir görüşün zorunlu olarak dışavurumunu ifade eder. Bu dışa vurum; soyutlama, indirgeme, izlekleştirme ve ülküselleştirme gibi dönüştürücü süreçlere arabuluculuk ederken haritacı ise söz konusu dünyanın bazı görünümlerini seçer, eler ve öne çıkararak resimli bulmacadaki grafiksel ve dilsel kodları birleştiren imgeyi ortaya koyar. Dile getirilen karmaşık süreçlerle üretilen haritaları anlama ve okuyabilme ise bir entelektüelliği gerektirir. Bu eser, hitap ettiği kitle ve genel olarak haritaya ilgi duyan her kesim için bunu sağlamanın anahtarlarından ve adımlarından biridir.