Uygarlık tarihi boyunca insanlık keşifler, icatlar, buluşlar peşinde koşmuştur. Bu yüzlerce yıl değil binlerce yıl sürmüş olan bir zorlu serüven.
Uygarlık, medeniyet, kültür... Adını her ne koyarsak koyalım, bunun ağırlıklı olarak su yollarından yararlanılarak coğrafyadan coğrafyaya taşındığını saptamaktayız.
Asya’nın baharatını Avrupa’ya taşımak amacıyla yola çıkan, İspanyol, Portekiz denizcileri, farkında olmadan kıtalar keşfettiler. Hırsları altın ve gümüşün peşine düşmek, motivasyonları da “Hıristiyanlaştırmak” oldu.
Önce işgal ardından fethetmeye giriştiler. Hollanda, İngiltere, Fransa ve devamında gücü yeten Avrupa devletleri de kıtaları ve ülkeleri istila etmeye başladı…
“Uygarlık” kölecilik aracılığıyla, “gelişme” katliam yoluyla yerleştirildi.
Piskopos Las Casas raporunda ve kitabında, “Milyonlarca insanın öldürülmesini, altın hırsı, açgözlülük, kısa sürede zenginleşmek ve liyakatıyla orantısız yüksek mevkilere gelmek…” şeklinde açıklamış ve 12 milyondan fazla insanın Hıristiyanlar tarafından öldürüldüğünü raporuna eklemiştir.
Coğrafi keşiflerde rolü olan kaşiflerin toplu katliamı insanlık tarihi açısından utanç vericidir, ama bu keşifler sürecinin sonucunda da uygarlığın gelişmesinde de çok olumlu gelişmeler olduğu da yadsınamaz bir gerçektir.
Hemen her alanda dünyamızı değiştiren ve dönüştüren coğrafi keşifler; köleciliğin, sömürgeciliğin ve emperyalizmin tarihidir.
Bu kitap, coğrafi keşiflerin, kaşiflerin, buluşların, icatların ve öldürülen milyonlarca insanın öyküsüdür.