Parçalardan organizma üreten hareket neden hala bizim için bir sır? Beyinden bilinci neden hala türetemedik?
Fiziğin gizemi olan yasa da neyin nesi? Fizik, biyoloji ve nöropsikoloji en temel meselelerinde neden tıkanıyor?
Sühreverdi bilinmeden Deleuze anlaşılabilir mi? Ya da Husserl? Kant Farabi’den tam olarak ne öğrendi? Ya da Heidegger
İbn Sina’dan? Cafer-i Sadık Lacan’ın neresinde konaklar?
Hegel’in Mantık Bilimi’ni İbn Arabi’ye bağlayan bir hat var mı?
Ya da Gadamer’i İbn Rüşd’e…
Bediüzzaman sadece inananları ilgilendiren bir ilahiyatçı mıdır? Yoksa Doğu ve Batı ortasında otağ kurmuş Anadolu’nun yetiştirdiği ilk evrensel düşünür mü? Hegel’i ve Nietzsche’yi bilmeden Bediüzzaman’ı anlamak mümkün mü? Bediüzzaman kuantum doğa felsefesini nasıl keşfedebildi? Bediüzzaman’dan Foucault, Derrida ve Levinas’a uzanan bir hat var mı?
Bilimin nesnesi olarak ele aldığımız bedeni özgürlükçü siyasetin temel öznesi olarak bedene bağlamanın bir yolu var mı? Bedenlerimizi biçimiyle, fizyolojisiyle, dürtüleriyle, duyuları, duyguları ve düşüncesiyle, ahlakı ve özgürlük dürtüsüyle bir bütün olarak ele almanın bir yolu var mı?
Yoksa o hep düşünülemeyen bir yok-merkez olarak mı kalacak?
Dostlarla gerçekleştirilmiş bir kahvehane sohbetinin diliyle kaleme alınmış bu kısa kitap, bu ciddi sorulara yanıt arıyor. Tek bir olay örgüsünün gelişimi olarak dile gelen bu soruların hedeflediği şeyse Anadolu’da bir düşünce geleneğinin filizlenebilmesi için küçük çapta bir hizmet verebilmek.