"Hz. İsa gelecek mi?" adlı kitabımı kaleme alırken, hem İslam hem de Hıristiyan âleminin hışmına uğrayacağımı çok iyi biliyordum. Zira ben de kırk yıl boyunca bugün yazdıklarımın aksini söylemiş durmuştum. Uzun uğraşılardan sonra vardığım neticeyi şöyle özetleyebilirim: Dünkü inandıklarımın bir kısmı naylon çiçekler gibidir. Renkleri güzel ama kokuları yok. Ancak bu köksüz ve kokusuz inançlarımı hangi cesaretle dile getirebilecektim? İşin zorluğuna rağmen her yanlışa dur diyebilecek, her hayale kanat olabilecek, İspanyol Cervantes’in Donkişot’u gibi birisine ihtiyaç vardı. İşte ben de bunu yaptım. Eğer öyle yapmasaydım, hâlâ eskilerin enkazında bayram edip duracaktık. 2005 yılı itibariyle, 1971 senedir Hıristiyanlar, 1401 senedir de Müslümanların büyük bir kesimi Hz. İsa’nın dünyaya dönmesini beklemektedirler. Hıristiyanların bu bekleyişleri biraz daha mantıklıdır. Zira Hz. İsa gelmeyecek dendiği an Hıristiyanlık biter. Fakat şu Müslümanların Hz. İsa’yı beklemelerine ne demeli? Hz. İsa gelecekte Müslümanlara ya da Müslümanlığa nasıl bir şeref kazandıracaktır? Sadece bir defa Mehdi arkasında Hz. İsa’ya namaz kıldırmak için 1401 senedir tükettiğimiz nefeslere yazık değil mi? Bir tane domuz öldürtebilmek için bir yığın naylon hadis üreterek dininin iskeletini zedelemeye değer mi?