Toplumsal bellek üzerine düşünmede, Türkiye`deki genel eğilim, ya resmi tezlerin sildiği gölgede kalmış tarihsel olaylar ve bakış açılarının önemini vurgulamaya ya da neredeyse genetik olduğu varsayılan unutma defosunun zararlarını irdelemeye çalışır. Özellikle birincisinde doğruluk payı yüksek olmakla birlikte, toplumsal unutmanın çok gözler önünde ama tam bu nedenle farkedilmeyen bir başka özelliği gözden kaçırılmaktadır. Tarihsel gerçekliğin toplumsal yeniden inşasında resmi tarih tezlerinin genelgeçer, güçlü, yapılandırıcı bir etkisi olduğu varsayılır. Bu yaklaşım, kuşkusuz doğrudur; ancak, yine de bir tartışıkmayan a priori`den hareket eder: İnşa edilen tarih tahayyülünün aynen, istendiği gibi, bütünüyle ve içerdiği ideolojik bağlamı tam olarak yeniden üreterek ulusal atıfların neler olduğunu sürekli hatırlattığı varsayılır. Oysa, toplumsal boyutta unutmanın görünmeyen bir nedeni daha vardır: Resmi tezler, tam da çok fazla yinelendikleri, şematikleştirildikleri, fazla heryerde mevcut oldukları hepsinden önemlisi hep bir hamaset söyleminin kaba yükünü fazlaca içererek toplumsala eklemlenmektedirler; bu da onların , sanılanın aksine hatırlamayı değil, unutmayı kurumsallaştırdıklarına işarettir. Zira, onca kutsanan tarihsel olay, o kutsayıcı söylemin kendisi tarafından abartılı bir retorik kabuğuna indirgenir. Geriye Grotesk bir hatırlayış yanılsaması içindeki görkemli unutuş kalır. Bu kitap, bu sorunu kapsamlı olarak irdeleyen bir kuram metni değildir; ancak, monografik boyutta ve çok mütevazı bir ölçekte görkemli unutuşun varlığına dikkat çekmeye yönelik bir ilk adım girişimidir.