Cengiz Han’ın, kurucusu olduğu Moğol-Türk İmparatorluğu’nun sınırları; doğuda Pasifik Okyanusu’ndan Orta Avrupa’ya, Sibirya’dan Himalaya Dağları ve batıda Mısır sınırına kadar neredeyse eski dünyanın 4/5’ini oluşturuyordu.
Cengiz Han’ın kurucusu olduğu devletin dağılmasından sonra oğulları, torunları ve soyunun temsilcilerinin kurmuş oldukları siyasi teşekküller, Moğol-Türk İmparatorluğu’nun devlet geleneğini yüzyıllarca devam ettirmişlerdir. Nitekim Çin’de Kubilay Han’ın kurucusu olduğu Yuan Devleti, batıda Batu ve takiben Berke’nin kurucusu oldukları Altın Orda Hanlığı, Merkezi Asya’da Çağatay Hanlığı, Ön Asya’da İlhanlı Devleti hatta Timur İmparatorluğu ve ardılı konumundaki Babür İmparatorluğu’nun devlet gelenekleri, Moğol-Türk İmparatorluğu ile doğrudan ilgilidir.
Okuyucularımıza sunmuş olduğumuz bu eser, ilmî bir endişenin ürünü olması yanında geniş bir okuyucu kitlesine hitap edeceği düşüncesiyle bazı konular kısmen de olsa popüler manada kaleme alınmıştır. Bu cümleden olmak üzere mevcut kaynaklar yanında yerli yabancı kalemlerden çıkmış tetkik eserler ve makalelerden de yararlanılmıştır. Cengiz Han’ın çeyrek asırda kurmuş olduğu dünya devletine kendi dönemi yani 13. yüzyılın penceresinden bakmaya ve haliyle anılan yüzyılın şartlarını göz önünde bulundurmaya gayret ettik. Cengiz Han ve dönemini 13. yüzyılın öncesi ve sonrasında dünya tarihini ilgilendiren bazı büyük hadiseler merkezli mukayeseler yapma ihtiyacı duyduk. Cengiz Han’ın doğduğu coğrafya, ailesi, kabilesi ve haliyle yetişme şartları üzerinde durduk. Bilhassa Cengiz Han’ın insanî değerlere, farklı inançlara ve yönetimde liyakat ve sadakat gibi kavramlara bakışına dair bilgilere ağırlık vermeye çalıştık. Zira Cengiz Han’ın gerek devletinin kuruluş, gerekse yükselme dönemlerindeki uygulamaları dünya tarihinde derin izler bırakmıştır.
Bu yönüyle günümüzde çağdaş ülkelerce uygulanmakta olduğu bilinen liyakat, sadakat, müşavirlik vb. özellikleri yönüyle günümüze ışık tutabileceğini düşündüğümüz bazı tespitlere yer vermeye gayret ettik.