Marx, Freud, Nietzsche, her üçü de, birbirlerinden çok farklı biçimlerde de olsa camera obscura metaforunu eserlerinde kullanmıştı. Tanınmış Fransız düşünür Sarah Kofman, nihayet Türkçe çevirisiyle okurlarla buluşacak olan klasik eserinde, bu metaforun oldukça geniş çaplı bir incelemesini yapmakta.
Marx’a ayırdığı açılış bölümünde Kofman, ters çevirmenin ideolojik süreç için gerekliliği üzerine bir okuma sunuyor. Ardından, Freud’un bilinçdışını tanımlarken camera obscura metaforunu nasıl kullandığını inceliyor. Bir sonraki bölümdeyse Nietzsche’ye göre, camera obscura‘nın “unutuşun metaforu” olduğunu ortaya koyuyor. Kofman burada, “sihirli aygıt” camera obscura’nın, bazı düşünürler için zihin açıcı olmaktan ziyade bir fetiş işlevi görüp görmediği sorusunu yöneltiyor.
Camera Obscura, felsefeden sinemaya uzanan bir yelpazede çağdaş teoriye damgasını vuran bir metaforun güçlü ve hararetli bir tartışmasını bizlere sunuyor.