Bu kitapta söyleşilerini aslen dertleşmelerini- okuyacağınız insanlar; gazeteciler, yazarlar, çizerler, televizyoncular, son 15 yılı hep bu ihtimalin gölgesinde yaşadılar;
*Birini asacaklar!*
Ama kimi?
Yağlı urganın düğümlenmeye hazırlandığı kalem kendilerininki mi; majestelerinin hınk deyicileri bu defa hangi *duruş*un katline ferman verdi?
Sırf devri iktidarlarında birilerinin yağdanlığı olmadı diye kimin sandalyesine uzatmakta ayağını cellat? Ki zordur böyle yaşamak.
Buna rağmen bu kitapta okuyacağınız insanlar; gazeteciler, yazarlar, çizerler, televizyoncular doğru bildiklerini söylemekten geri durmadılar.
Bu kitapta kocaman bir Necati Doğru var;
Abidevi bir Melih Aşık var;
Rahmi Turan var; ustalık yani...
Emin Çölaşan var; mahallenin gözü pek delikanlısı gibi...
Can Ataklı var; coşkun, taşkın, kâh sitemkâr, kâh hesabın alasını sorar...
Rıza Zelyut var; kronik *öteki*si memleketin...
Hikmet Bila var; içtenlik... Selam olsun ebedi makamına, bir Fatiha’ya vesile olur belki merhumun ruhuna...
Mehmet Faraç var; kavruk Anadolu çocukları adına...
Mesut Yar var; tebessümün şarlatanlıkla lekelenmemiş hali...
Emre Ulaş var; naif ama kırılmaz bir çizgi...
Oray Eğin var; çünkü delilik de veliliğe dahil!
Cüneyt Ülsever var; namuslu liberal(!)
Abbas Güçlü var; eğitim şart...
Orhan Koloğlu var; yaşayan tarih, yaşasın tarih...
Ali Sirmen var; her lafı keskin bıçak...
Mine Kırıkkanat var; hep ve hepten aykırı...
Ahmet Hakan var; adap var, üslup var...
Bekir Coşkun var; tepeden tırnağa *insan* olabilme hali...
Yalçın Bayer var; ağabeylik makamında...
Levent Kırca var; eh olmasın mı o kadar!
Bu kitapta, medyanın,-öncelerinden ve sonralarından bağımsız olarak- bir dönemki yüz akları var.
İyi okumalar diliyoruz…