Modern bilimin sınırlarını belirleyen yöntem ve rasyonalite sabiteleri Mantıkçı Pozitivistler ve Karl Popper ile yirminci yüzyılın ortalarına dek korunmaya çalışıldı. Bu tarihlerden sonra bilimin her iki sacayağının da yoğun eleştirel değerlendirmelerle zayıflatılmasıyla bilimin sınırlarının nereye çekilmesi gerektiğine veya nereye çekilebileceğine yönelik tartışmalar çeşitlendi. Bu önemli değişim trendinde özellikle üç ismin on plana çıktığı görülmektedir: Tüm felsefede olduğu gibi bilim felsefesinde de tartışmaların odağına dili yerleştirmedeki etkisiyle Ludwig Wittgenstein, onun dil teorisini bilime uyarlayıp bilimi psiko-sosyal bir bağlama oturtmakla Thomas Kuhn ve bilim eleştirisinde Kuhn’dan daha radikal olsa da eşölçülemezlik konusunda onun yaklaşımını yumuşatarak antropolojik zeminde etkileşimi mümkün ve gerekli gören Paul Feyerabend. Bu isimlerin pozitivist katı sınırların aşındırıldığı ve post-modern bakışın ayak seslerinin duyulur olmaya başladığı bir sürecin en etkili isimleri olduğu söylenebilir.