Deleuze’e göre Hume bir psikologdan önce bir sosyolog, bir ahlakçıdır; temelde insanın bilimini yapmayı amaçlar. Şu kritik soru Hume felsefesinin hep merkezinde yer almıştır: Zihin doğa değildir, zihnin doğası yoktur. Peki nasıl olur da zihin bir insan doğası haline gelir?
“Bütün iyi yazarlar en azından zihin psikolojisinin imkânsızlığı üzerinde anlaşırlar. Bilincin bilgiyle özdeşleştirilmesini bu kadar titizlikle eleştirmeleri işte bu yüzdendir. Bunlar bir tek, zihne bir doğa kazandıran etmenlerin belirlenimi konusunda farklılık gösterirler. Bu etmenler kimi zaman bedendir, yani madde: Bu durumda psikoloji yerini fizyolojiye bırakmalıdır. Kimi zaman tikel ilkelerdir, yani maddenin psişik bir dengi, ki psikoloji bunda hem tek mümkün nesnesini hem de bilimsel koşulunu bulmaktadır. Çağrışım ilkeleriyle Hume, daha zor ya da daha cüretkâr olan bu ikinci yolu seçmiş olur. Materyalizme olan sempatisi ve aynı zamanda bunun karşısındaki tereddüdü de bundan kaynaklanır.”
Zihin verilidir. Hiçbir şey imgelem tarafından yapılmaz, her şey imgelemin içinde yapılır.