“Annem uçağa yürüyerek çıkamaz, özel hizmet için görevli tekerlekli sandalye getirdi, oturmasına yardım ettim, elini öptüm, ağlamaya başladı. “İnince çaldır, ararım ben,” dedim. “Sağ ol bitanem, bana baktın, yemek yaptın, dertleştik, bir daha ya gelirim ya gelemem, hakkını helal et” dedi. Gözlerim doldu. Üzülmesin diye ağlamadım. Ayrıldık. Ellere teslim etmenin burukluğuyla arkasından baktım. Bir köşeye oturup uçağın kalkmasını bekledim. Çekip gitmek istemedim. Sonra eve geldim. Salona baktım, o an bomboş geldi. Giderken tespihini ikili koltukta unutmuş, elime aldım, sırtını dayadığı yastık hâlâ onun bıraktığı gibi, koltuğun minderindeki oyuk onu hatırlatıyor, sehpanın üzerindeki çay bardağı ve dibinde kalan son bir yudum anneme ait. O gidince yalnızlığım olduğu gibi üzerime çöktü.”