13 yaşındayken dünya öğretmeni seçilen Krishnamurti, hayatını dünyayı dolaşarak, insanlarla yaşama ve dünyaya dair konuşarak geçirdi. Kendisine mesihlik yakıştırılmış olmasına rağmen bunu hiçbir zaman kabul etmedi. Onun için, karşılaştığı herkes başlı başına bir *birey*di. Bu nedenle öğretmekten çok paylaşmayı ilke edindi. Yine de dünya üzerindeki milyonlarca kişi ondan çok şey öğrendi.
Dünyada neler olduğuna bir bakın, içinde yaşadığımız kültür ve toplum tarafından koşullandırılıyoruz. Kültür insanlığın bir ürünüdür ve kutsal, ilahi veya ebedi değildir. Kültür, toplum, kitaplar, radyolar, gördüğümüz ve dinlediğimiz her şey, bilinçli ya da bilinçsiz olarak, bizi zihnin çok küçük bir parçasında yaşamaya teşvik ediyor. Okula gidersiniz ve hayatınızı kazanmak için birtakım teknikler öğrenirsiniz, gelecek kırk ya da elli yılda bu amaçlanan küçük alanda hayatınızı, vaktinizi, enerjinizi ve düşüncelerinizi harcarsanız. Ancak zihnin ucu bucağı belli değildir. Biz bu küçük parçaya radikal bir değişiklik getirmedikçe devrim de olmayacaktır.
Ekonomik, sosyal ve sözde kültürel olgularda değişmeler olacaktır ancak insanlık acı çekmeye, savaşmaya, yoksulluk, uyuşmazlık, üzüntü ve umutsuzluk içinde olmaya devam edecektir.