Cûd, köyünü çevreleyen zeytin bahçelerine doğru koştu. Adımlarıyla yolu, büsbütün yutar gibi, kanatsız uçmak ister gibi koşuyordu. Köyün batı yakasına bakan tepeye ulaşıncaya dek koşmaya devam etti. Tepeye tırmandı ve en yüksek noktasında durdu. Gözlerinden akan yaşlar, yorgunluktan pembeleşmiş yanaklarından süzülüyordu. Var gücüyle bağırdı:
*Ben babamı görmek istiyorum… Onu ziyaret etmek istiyorum… Babamı görmek istiyoruuum!*
*Babacığım, ne seni ne de arkadaşlarını unutmayacağım, bundan emin ol!*
Bu son cümle Ebu Cûd’u hıçkırıklara boğdu. O esnada bütün koğuşun, başının etrafında döndüğünü hissediyordu. Şu küçücük çocuğun omuzlarına yüklediği yükün ağırlığını hissediyordu. Evet, o çocukluğunu yaşayamadan ve zamanından önce tam bir erkek olmuştu.