Müşahade ve şahsi tecrübelerinden hareketle yapma ve yaratmanın ne seviyede olursa olsun, irade ve bilgiye müteallik bir husus olduğunu iyice biliyordu. İnsan eli ve marifetiyle yapılan nesneleri nazarı dikkate alarak, dünyanın tabii unsurlarından insan seviyesinde bir mahlûk yaratmanın, tamamen insanüstü hatta sonsuz bir bilgi gerektirdiğine iyice kani oldu. İşte bu “kani oluş” islamın teklif ettiği imanın ta kendisiydi. Yaratıcı kudret ve iradeyi tasdik etmek; yaratmadaki hikmet ve maksadı anlamak ve O’na iman etmek oluyordu. Hilkatin en üst seviyesinde olması, insan denen bu varlığa mesuliyete mebni en üstün dünyevi rol verildiğinin yeterli deliliydi. Bu son derece makul ve mukni delilin, yaratıcı irade tarafından risalet yoluyla beyan ve teyidini de zaruri kılıyordu, işte bu beyan için seçilen yol, yaratıcı iradenin bir insana “risalet vazifesi” vermesinden geçiyordu. O halde, nebilik ve risaletin bir insana hamledilmesi tamamen makul bir gereklilikti. Ebul As, bu suretle Muhammedi bir nübüvvet ve risaletin lüzumuna kani olarak müslüman olmuştu.