Kendine atıfta bulunan örtülü dokunuşlara kapı aralamıyor. Kabul edilemez ürkütücü alanlara tehlikeli coşkularla dalıyor. Esrik neşe, lirik
öfke, onda tarihsel alaka ve gerçekçi yapıyla bütünlük içinde. Yaşayan iyi bir şiir ne olabilirdi; coşkuyu, öfkeyi, acıyı, yaşama sevincini ilk günkü taşkınlığı ve içtenliğiyle sonraki zamana ve çağa bulaştırmaktan başka! Bu yüzden ayartmalara ilgisiz, ödüllere aldırışsız, övgülere sağır. Hem basit hem karmaşık. Çünkü o belirli bir konumdan konuşmuyor. Bükülmez bir inanç, evet! Yıkılmaz bir irade, tamam! Ama kendinde değişim ve müdahale gücü bulan coşkulu ve bilinçli varlığın doğanın döngüsü içinde yine de bir arının, bir serçenin, bir kelebeğin, bir çiçeğinki kadar kendine yer ayıran, bundan fazlasına tenezzül etmeyen beşeri zarafetin içten duygusu da aynı zamanda. Bir bakıma kül ve kuma, toz ve toprağa bulanmış saf bir cevher, kaybolmaya yüz tutmuş kadim bir türün o nadir örneği. Yaşamı ve sözü eşdeğer, şiirindeki sadelik de Gezgör’ün ta kendisi öyleyse.