Cesur Yürek filmde William Wallace (Mel Gibson) şöyle bir laf eder: “Her insan ölür ama her insan gerçekten yaşamaz.”
Ortaçağ adetlerine ölümüne karşı çıkan, muktedirlere savaş açan Wallace, insan yaşamına dair hikmetli bir tespitte bulunmuştur bu sözlerle…
İnsan tek bir ömre sahiptir. Bu da ölüm gibi bir muammayla sonuçlanır. Ve ölüm, mezarların şekilsel farklılıklarına rağmen içeriğiyle herkesi birbirine eşitler. O zaman yaşarken farklı olmak, ömrü dolu dolu yani “gerçekten” yaşayarak geçirmek lazımdır. Sınırları, duyguları, mekânları, kavramları, içecekleri, tatları, yolculukları, korku, endişe ve heyecanları, dostluğu, sevgiyi ve aşkı hissedip, duyumsayıp, içselleştirerek yaşamaktır; gerçekten yaşamak.
Osman Aray 1960-70’lerin Ankara’sından, İstanbul’una oradan 80’lerin Taşkenti’ne Moskova’sına alıp götürüyor bizleri. Yaşamsal kırılma noktaları ya da yıldızın parladığı anlar vardır ya… Osman Aray da önce kaçırıp, bu duruma da keskin bir pişmanlık duyduğu bursu, bir Afganistanlı kursiyerin gelmemesiyle yedekten tekrar kazanıyor ve adeta yaslı gittiği Taşkent’ten şen geliyor. Âşık oluyor ve aşkı, Lara’sıyla evleniyor.
Filmsel bir yaşam öyküsü, şiirsel bir dille siz değerleri okuyucularla buluşuyor.
Osman Aray’ın Zaman Yolcusu yapıtını keyifle ve bir solukta okuyacaksınız.