Bazen bir roman olur, asra bedel!
Genç, güzel, başarılı, geleceğini kurmaya hazırlanan üniversite öğrencisi Elif, bir anda kendini Kurtuluş Savaşı’nın ortasında, bir cephe hastanesinde bulur. Yüz yıl geriye giden Elif, cephe gerisinde bir biyomühendis olarak henüz o dönemde kullanılmayan teknikleriuygular, cephe gerisinde yaşamsal roller üstlenen kadınların simgesi haline gelir. Bu artık sadece Elif’in hikâyesi değildir, bir asır sonra bile o Cumhuriyet ruhunu taşıyanların romanıdır. Yüzyıllık Yolculuk’u okurken hem Elif’le hem bu vatanı canı pahasına koruyanlarla hem de Cumhuriyet’i kurup devrimleri bir bir yaşama geçirenlerle bir kez daha gurur duyuyoruz, hatta onların bir parçası olduğumuzu hissediyoruz. Zira Didem Koç, okurunu yüz yıl öncesine götürüp o zamanın ruhunun saflarına katıyor.
Ve elbette hangi yüzyılda olursak olalım “aşk”sız olmaz! Elif’in hayatının aşkı kendisinden yüz yıl kadar önce doğmuşsa bunda üzülecek ne var ki! Günümüze ve Cumhuriyet devrimlerine göndermeler içeren, fantastik öğelerle gerçekliğin iç içe geçtiği, sürükleyiciliğiyle, sürpriz finaliyle okuru büyüleyen Yüzyıllık Yolculuk, aynı zamanda edebiyatımızda roman türünün Cumhuriyet’in 100. yaşına çok yakışan bir armağanı…