Her yüz kendince bir duvardır
İnsanlara dair her şeylerini yüzlerinde toplamak ve karşı karşıya kaldığı o her bir yüzü, ‘duvar’ olarak tanımlamak! Okur, “yüzünüz karşı duvar” haykırışını sadece kitaba adını veren şiirde değil, her üç bölümdeki diğer bir dizi şiirde de –elbette farklı bir tarzda– duyar. Yüzde toplanıp duvarlaşan, sürmemiş bir aşkın dayattığı ayrılık, hep sözde kalan bir gitme bahsi, döküldüğü yüzü yosun gibi sarıp perdeleyen zülüf, yıkılan yıldız ekme hayali, davetsiz bir konuk olarak önünde durulan kapı olur bazen. Issız bir sokağı en iyi o sokağı çevreleyen duvarlar anlatmaz mı, türlü türlü seslerle inleyen bir sokağın olanca hengâmesini de yine en iyi oradaki duvarlar hapsetmez mi? Öyleyse o duvar; duygusu, fikri bastırılıp tüketilmiş, devrimcileri sayıca bol ama devrimi yok halk neden olmasın! Böyle bir halka rağmen, o halk adına meydanlara çıkmış, bedelini ağır ödemenin hayal kırıklığı içindeki bir militan da elbette kırgın ve kızgın olacak; kendini de halkını da yeniden tanımlayıp konumlandırmak isteyecektir! Son bölümde, kendisi ve yakın çevresiyle ilgilidir şair. Çocukluğuna, gençliğinin “bal gibi delilik”lerine geçer, sevdiğine ve oğluna (geleceğe) seslenir.