Adaletin yitirilmekte olduğu şu dünyada insan niçin devam ederdi ki yaşamına? Hakkını alamadığı, değerlerinin dikkate alınmadığı bir hayata nasıl tutunulabilirdi? Adaletsizliğin olmadığını kabullenmek miydi çözüm? Kabullenmek de bir süre sonra ağır gelmez miydi insana? Hem insan kabullenmeyi başarsa dahi hiçbir şeyin değişmiyor oluşu acıtmaz mıydı canını? Acımasız düzene sesini çıkaranlar susturuldukça şu göğün altında mutluluğa ulaşabilmek ihtimalden miydi? Peki ya değişim? Her durumu, herkesi değiştirmeyi başarabilir miydi insan? Kapkaranlık bir gecede odaklanabilecek bir yıldız bulabilir miydi her daim? İşte, *Yüzük* de özünde bu sorularla çıkıyor yolculuğuna. Üzerine yüklenen anlamlar ve hislerle çok önemli bir sembol olmasını roman süresince koruyor. Cansu’nun başından geçenler de bu soruların cevaplarını bulmaya zorluyor adeta onu. Yaşadığı iç çatışmalar ve duygu karmaşaları bu yolculuğa renk katıyor, bireyin cevapları bulma arzusunu körüklüyor.