*İnsanlar arasında, Yunus Emre, Derviş Yunus, Âşık Yunus nâmlarıyla meşhur olan ârif ve âşık-ı billâhtır ki, Bolu’da dünyaya gelmiş, Yıldırım Bâyezit zamanında zuhûr etmiştir. Şeyhleri Tapduk Emre Hazretleri olup tarîkatleri Kâdirî’dir.
Yunus ümmîdir, yani zâhiren kimseden okumamış, ders almamıştır; fakat bâtınen mekteb-i tevhit ve aşkta tahsilini ikmâl etmiş, aliyyü’l- âlâ olarak şehâdetnâmesini almış ve birinci olarak çıkmıştır.
Hazret-i Mevlânâ’nın, Yunus için, *Bu Türk’ün Divânı’nı evvelce görmüş olsaydım Mesnevi’yi vücûda getirmezdim* dediği rivâyet olunmakta ise de kendilerinin zuhûru Yunus’tan mukaddem olduğu târih bilenlerce mâlûm olduğundan bu rivâyetin aslı yoktur. Maamâfih, hakikate yakın olmayan bu rivâyet yine her halde Yunus’un yüksek mertebesine delâlet etmektedir.
Yunus, Türk’te zuhûr eden evliyâ ve pek büyük şeyhlerin yegânelerindendir.
Yunus, tevhîd ve hakikatte bir Muhyiddin, esrâr ve hikmette bir Mevlânâ, aşk ve muhabbette bir İbn Fârız’dır, denilse mubâlağa ve hata edilmemiş olur. Bu bir hakikat olmakla beraber Yunus’un aşkı her hâline galip gelmiş ve her hâlinde aşk olanca şiddet ve hararetiyle tecellî eylemiştir...
Yunus’u bize gösteren, bildiren âsârıdır. Biz onun tercüme-i hâlini onun hayat-ı dervişâne ve sâfiyenesini, onun meşreb-i rindâne ve âşıkânesini onun makâmını, zevkini, neşesini, hâsılı her hâlini bıraktığı âsârından anlalayacağız. Bizde zuhûr eden meşâhirden hemen hiçbirinin muntazam ve etraflı bir tercüme-i hâli yok gibidir. Bizim meşâhirimiz kendi kendilerine doğarlar, kendi kendilerine yaşarlar ve kendi kendilerine terk-i hayat edip giderler. İşte tercüme-i hâlini yazmakta olduğumuz Yunus, o kâbîl zevattandır.*