Yönetim konusu insanlık tarihiyle birlikte başlamıştır denilebilir. Sosyal bir varlık olan insan birarada ve belirli bir düzen içinde yaşayabilmek için yönetim fonksiyonuna ihtiyaç duyar. Bu nedenle de her toplumda bir yönetici bulunduğu gibi toplumsal kurallar da bulunur. Toplumsal düzeni sağlamak ve üretimi artırmak için koordinasyonun sağlanması da gerekir. Yani insanlar ihtiyaçlarını karşılamak, hayatta kalabilmek ve yaşam standartlarını yükseltebilmek için, başarılı bir yönetim fonksiyonuna ihtiyaç duyar. Bu nedenle de yönetim fonksiyonu insanlık tarihi katar eskidir denilebilir. Ancak bilindiği gibi yönetimin bilimsel bir yaklaşımla ele alınması ise sanayi devrimiyle birlikte başlamıştır. Bununla birlikte iyi bir yönetimin ilke ve gereklilikleri bazı tarihi belgelerle bize kadar ulaşmıştır. Kayıtlara geçmiş pek çok yönetim ilkesini saymak mümkündür. Ancak, bunları derli toplu dile getiren eser sayısı pek azdır. Halbuki tarih pek çok yönetim ilkesinin uygulanmasına tanıklık etmiştir.
Yönetim bilimi, aslında evde başlar. Bir evin yönetilmesiyle, bir devle[1]tin yönetilmesi arasında sadece nicelik farkı vardır denilebilir. Bir evin ekonomisi, insan kaynağı, bütçesi, amaçları ve bu amaçları gerçekleştirmek için stratejisi bulunur. Kaynakların etkin ve verimli kullanılmamasıyla israf, her iki yönetimi de başarısızlığa götürür. Aile gelirinin eşit ve adil dağılımı ne kadar önemliyse kamu kaynaklarının vatandaşlar arasında eşit ve adil dağılımı da kamu yönetimi bakımından o denli önemlidir. Bir ailenin ekonomik bakımdan gelirini artırması için bütün üyelerin elinden geldiğinde bu sürece katkıda bulunması gerekir. Aynı şekilde bir ülkenin güçlenmesi ve gelişmesi de vatandaşların çalışkan ve üretken olmasına bağlıdır. Aile reisi nasıl herkese eşit ve adil davranmak zorundaysa bir devlet başkanı da aynı sorumluluğa sahiptir. Kendileri temel ihtiyaçlarını karşılayamazken, aile reisinin bolluk ve lüks içinde bir yaşam sürdüğünü gördüğünde, artık onlardan aile üyelerinin, artık aile reisine inanması ve güvenmesi beklenemez. Bu durum da ailede mevcut olan düzen ve barış ortamı bozulur; herkes birbirinden kuşkulanır ve iş birliği yapmak yerine kendi yolunu çizmeye ve kendi sistemini kurmaya çalışır. Böyle bir süreç, çalma ve çatışma koşullarını oluşturur.
Hukuk ve yönetim, bütün toplumların ihtiyacıdır. Onlarsız bir toplumun huzur ve barışa erişmesi düşünülemez. Yönetim hem kurallara uymak hem de uygulamakla mükelleftir. Hukuk ise, bir devletin olmazsa olmaz temel taşıdır. Yönetim, bağlı olduğu kurallar çerçevesinde, yönetim ilkelerini titizlikle uygulayarak başarıya ulaşabilir. Dünyanın en zor meslekleri arasında yer alan yönetim, ne yazık ki zaman zaman, herkesin rahatlıkla üstesinden gelebileceği ve altından kalkabileceği bir alan şeklinde tezahür edilebilmektedir. Bu yanılgıyı bertaraf etmek amacıyla, yönetim biliminde sıklıkla ehliyet ve liyakat ilkelerinden söz edilir. Ne yazık ki pek çok iktidar, bu ilkeleri gözardı ederek kamuyu yönetmeye çalışır. Halbuki, bu ilkelerin uygulandığında ne denli önemli gelişme, güçlenme ve yükselmelere yol açtığı, insanlık tarihinin sayfalarından bize intikal etmiştir. Tarihse bir bakıma, ders almak ve aynı hatalara düşmemek için okunmalıdır.
Yönetimin bir bilim olarak kabul edilmesiyle birlikte artık, yönetimin bir uzmanlık işi olduğu da benimsenmiştir. Ancak bu meslek için gerekli olan bilgi birikimini edinmek hayli meşakkatlidir. Zira, yönetici özellikle hukuk ve yönetim bilimi derslerini almış olmalıdır. Diğer yandan kişiliği yöneticilik yapmaya uygun olmalıdır. Sakin, sabırlı, hoşgörülü, insanlarla iletişim kurmada başarılı ve yeniliklere açık olmalıdır. Bir mesleği çok iyi icra etmekte olması, yöneticilik için yeterli değildir; ancak gerekli olabilir. Özellikle ehliyet ve liyakat kavramları, çeşitli yönetim alanları için farklılıklar gösterebilir. Bu nedenle de bu kavramların içeriği, her yönetim alanına göre ayrı tanımlanmalıdır. Herkes sevdiği ve başarılı olduğu işi yapsın demek sanırım meseleyi daha iyi anlamaya yardım eder. Ancak, şunu da unutmamak gerekir ki, bilhassa kamu yönetimi alanı, birilerinin tecrübe etmek ya da edinmek için işgal edebilecekleri yerler değildir!