Bazen en çok da kendine iyi gelecek olana ön yargılı yaklaşmıyor mu insan? Deniz de çalıştığı şirkette kariyerinin önünü açmak için, mecbur kalmasa koçluk almayı asla düşünmeyecek bir beyaz yakalı. Bir mecburiyet olarak başladığı koçluk yolculuğundan değişerek, dönüşerek ve hafifleyerek çıkan Deniz’in hikâyesini; yolculuğunun onu büyüten, adımlarını sağlamlaştıran her aşamasını keyifle takip edecek, Deniz’in kaybettiği renklerine kavuşmasına ve bunun çalıştığı şirkete ve topluma kadar uzanan etkilerine şahit olacaksınız. Koçluğun, adına hayat dediğimiz, el yordamıyla, düşe kalka yürüdüğümüz yolun karanlık köşelerini, bir fener gibi nasıl aydınlattığının hikâyesi bu.
Editör Duygu KARATAŞ
Deniz dalgalı ve fırtınalı olduğunda ne içini ne de etrafını görebilirsiniz, keza görecekleriniz de ne kadar berrak olabilir ki?
İşte Deniz’in hikâyesine adım attığımda, her şey fırtınada olduğu gibi görünüyordu ve aslında kendi dünyama da adım attığımı bilmiyordum. Önce aynaya baktım. Gördüğüm insanla olmak istediğim insan benziyor muydu? Sonra tekrar Deniz’in yanına gittim. Her cümlede Deniz, ben oldu. Onunla birlikte yürüdüm, düştüm, ağladım, güldüm…
Sonra Oylum girdi ikimizin de hayatına. Deniz’e koçluk yaparken aslında bana da yapıyordu. Daha önce duyduğum ancak hiç tecrübe etmediğim koçluk sürecindeki etik duruş, yönetim şekli ve detaylar beni derinden etkiledi. Bu bakış açısıyla adım adım kendime dönmek, daha önce yaşamadığım bir tecrübe oldu. Kendi “Renkli Değerler Çemberi”mi oluşturdum, kendi “En …lerimi”, “Yaşam Çemberi”mi boyadım ben de tıpkı Deniz gibi… Her sayfada kendimi aradım, kendimi daha iyi tanıdım. Sıra kokumu bulmaya geldiğinde, daha çok döndüm kendime.
Konuştum, dinledim, sustum…
Ve sonunda fırtına sakinleşmeye başladı. Her yer daha bir berrak, kokular daha bir canlı oldu. İşte benim kokum “Yasemin çiçeği”ymiş.
Siz de kokunuzu bulmaya hazır mısınız?
Editör Zeynep ÇOKRAN