Köyün hali de başkaydı. Tavukların *gıt gıdak* demesiyle kümese dalar, taze yumurtayı taze tereyağıyla kırdırır, kuzine sobalarında patates pişirir, geceleri de damın üstünde kayan yıldızları izlerdim... Ah, o günler...
Babamın maaşı alıp evin içinde havaya saçması... Abim ve kardeşim ile yerden o paraları toplamamız... Babamın sonrasında anneme sarılması... O mutluluk tabloları gözümün önünden hiç gitmiyor.
Hasanların evinde yediğim böreğin tadını, sınıfa girince ilkbahar gelmiş gibi ortama hava katan renkli elbiseleriyle sınıfı aydınlatan Tuncelili Nilüfer Hoca’yı, güzel fiziği içinde Seda’ya *Mavi kot pantolon sana ne kadar da yakışmış, Seda.* deyişimi, Sevda’nın gözlerini arkadan kapattığım zaman bana isimler saymasını ama elimdeki deterjan kokusundan beni bayan sanıp hep kız isimleri söylemesini, sonunda da dayanamayıp ellerimi açtığımda, karşısında beni görünce çok şaşırmasını unutamıyorum.