"Yeşil kartondan ufak bir bilet... İlk yolculuğuma başlamadan önce “aman kaybetme” diyerek elime tutuşturdu babam. Israrla neden “araba” dediğini anlamadığım vagonun önüne yakın, yolcu etmeye gelmiş insanları gören tarafa oturduk. Tren henüz hareket bile etmemişken, insanlar bir ileri bir geri geçişip duruyorlardı. Vagonun içindeki kalabalığın bir kısmı da tabii ki satıcılar; ellerinde kocaman sepetleri, içleri simit, su, pişmaniye dolu. Cam kenarında oturmama rağmen koridora dalmış insanları izlerken o uzun düdük çaldı. Koca metal yığın sanki canlıymış da son takatinde kendini ileri atmış gibi bir hareketle irkildik. Sonra bir kez daha ve bir kez daha derken artık rayların üstünde hızlanmıştık."