"Ey bakmasını bilen göz sahibi! Yaz Elması’nın "içi"ni bu satırların içinden görebilirsin." Etrafımdaki sesleri dinliyorum. Huzur veren ibibik, ağustos böceği gibi seslerin yanında korkuya neden olan çıtırtıları duyuyorum. Fakat net çıtırtılar yok artık. Sanki çıtırtıların kaynağı uzaklaştı, beni geçti ve gitti. Kendi kendime teselli mi veriyorum bilmiyorum. Korkunun bir bölümünü omuzlarımdan indirmenin ferahlığıyla bakıyorum aya. Işık demetleri yüzümü öpüyor sanki. Ne mutlu bana; ben yüzünü ayın öptüğü çocuğum. "Amerika aya çıkacakmış. Üç adam aya inecekmiş..." Babamla Ömer Dayım’ın konuştuğu en önemli konuydu bu. Bu konuya her değinişlerinde; "İnsanoğlu bu... Aya da çıkar, daha öteye de gider." Diye bağlarlardı sonunu ve "insanoğlu" grubunun içine kendileri de girdiği için bir nebze de olsa gururlanırlardı. Altımda kocaman bir taş, üstümde tepsi gibi bir ay, düşünüyorum; aya çıkan adamları dünyadan görebilir miyim? Bunu babama bir sorayım. Babam onaylarsa doğrudur. Çünkü babam her şeyi bilir. Bütün babalar her şeyi bilir. (Ark Suyunda Ay Dansı hikâyesinden)