"İçimde serin rüzgârlar mı esmeye başlamıştı ne. İçimde özlü bir toprak keşfetmişti, evet apaçıktı bu. "O"na sarıldım, kokusunu duyuyordum kör olayım. Kavuşmak için ülkeler geçiyordum besbelli koşarak, kan ter içinde fakat nasıl da uçuyordum havada. Derken tuşlara dokunmaya başladım, taktığım kağıt üzerinde sözcükler akıyordu. O`nu okşuyor, bir dizenin penceresini arıyordum. "Ümit" ediyordum."
"Akşam yine akşam…"
Ötelerden ince bir hüzün gelip karşıma oturuyor. Dokunmayı mı deniyor gövdeye? Dokunuyor da. Yoo, geri çekilmiyorum,-hani nasıl denir- onun içine doğru eritiyorum kendimi bile isteye, şöyle sağa doğru yatarak hafifçe.
Yaratılmış hüzün… Hep yanda taşınan. Gel dedin mi gelir, git dedin mi gitmez.
Tiyatro oyunları, tiyatro uyarlamaları, incelemeleri ve öykü kitaplarıyla tanıdığımız Ülkü Ayvaz, uzun bir aradan sonra yeni bir öykü kitabıyla, "Yatalak Kraliçe" ile okurlarıyla buluşuyor.
Ayvaz, bu kez de okuru, `basit` görünendeki karmaşayla karşı karşıya bırakarak, iyiden iyiye bir `üst dil`e yöneliyor; Kitapları çeşitli dillere çevrilen, yapıtları birçok ödüle değer görülen Ülkü Ayvaz, yüzeyde görüneni değil, derinde duyumsananı anlatıyor.
Sözcüklerin ardındaki anlamı hissettirerek sıradan bir olay gibi görünenin öteki yüzünü, insanın iç dünyasını, bunalımlarını, özlemlerini, beklentilerini, çaresizliğini, iç çatışmalarını usulca yerleştirmeyi başarıyor öykünün coğrafyasına.
1983 yılında, "İşlerin Yolunda Gitmesine Engel Olan Kim?" adlı kitabıyla Akademi Kitabevi Öykü Başarı Ödülü`nü alan Ülkü Ayvaz, yeni bir öykü yazarının muştusunu vermişti edebiyat dünyasına. 1985`te yayınlanan "Gri Oğullar", 1991`de yayınlanan "Olaylar ve Kahramanlar" kitaplarıyla, gündelik hayatın içinde olan biteni, derinde yatanı, sözcüklerin ardındaki gizi ustaca öykülerine yansıtan Ayvaz, "Yatalak Kraliçe" ile bu alandaki başarısını bir kez daha kanıtlıyor.