Anne ve babasını kaybeden küçük Pauline, denizin hırçın fırtınalarıyla her yıl biraz daha küçülen balıkçı köyündeki akrabalarının yanına yerleşir. Evin damla hastalığından muzdarip beyi, gözünü para hırsı bürümüş hanımefendisi, karamsar oğlanı ve aksi hizmetçisi arasında büyüyüp serpilir. Felaketlerin, hastalıkların ve ölümlerin göz açtırmadığı bu ev, Pauline’in sonu yokmuş gibi görünen fedakârlığıyla ve iyilik dolu kalbiyle sefalete direnir. Émile Zola, Yaşama Sevinci’nde acı dolu tecrübelere rağmen hayatın hiçlikten daha yüce olduğunu ve yaşamanın cesaret gerektirdiğini söylüyor.