Hayat mı ölüm mü?
Cezaevimi, cenaze mi?
Bağların kopması mı?
Yoksa yaşananlar mı?
Ellerdeki kelepçe mi? Yoksa söylenemeyen sözler mi?
Bir annenin sessiz çığlığı mı? Yoksa babanın çaresizliği mi?
Kalabalık mı? Yoksa musalla taşı mı?
Kurşungeçirmez yelek mi? Yüreği parça parça eden kader mi?
Yok olmak mı? Yoksa yokta yok olup tekrar doğmak mı?
Yolun sonu mu? Yoksa üçe ayrılmak mı?
Nefessiz kalmak mı? Yoksa nefes alamamak mı?
Son bir damla gözyaşı mı? Ömür boyu ağlamak mı?
“Anne Anne” deyip özür dilemek mi? Yoksa her lokmada kavga etmek mi?
Şişen parmaklarım mı? Yoksa sana yük olmak mı?
Giden ayağım mı? Yoksa biten ömrüm mü?
Bir kaşık tarhana çorbasındaki koku mu? Yoksa onu tadamamak mı?
Sonsuza kadar hücre hayatı mı? Yoksa son anda bile dokunmak mı?
Yürekten kopanlar mı? Yoksa göbek bağının kopması mı?
İNAN hiç bilmiyorum…
İNAN bilmediklerim canımı acıtıyor…
İNAN ben seni çok özlüyorum…
INAN bu yaşadıklarımı anlatamıyorum…
İNAN ciğerim yanıyor…
İNAN gözümden akanlar değil, yüreğime akanlar canımı yakıyor…
İNAN, İNAN bana böyle olsun istemezdim…