Hapishane Günlüğü - Ülkemin Göklerinde yükselen sesimizi duymadı kimse ve sesimiz asılı kaldı “Kendi Gök Kubbemiz” altında. Bu sesi yıllarca sadece yaşayanlar duydu, yaşayanların yakınları duydu. Oysa “o ses” ülkemiz adına yükselen bir çığlıktan başka bir şey değildi. Yıllar öncesinde kimsenin kimseyi duyacak hâli de yoktu doğrusu...
Ben bugün o sesleri dinlediğimde, yaşadığım dönemde hiç duymadığım nice ayrıntıyı duydum. O sesler, memleketimizin direniş ve tutunuşuydu belki, belki hiç bilmediğimiz ve tanımadığımız kimselerin memleket sevdasını dile getiren mırıldanmaları, çığlıklarıydı.
Kimsenin yıllar öncesine dönme cesareti yok şimdi, hatta unutmak ve unutturmak isteyenler çoğunlukta. Gerçeğin sesini susturmak mümkün mü? Değil!!! Kişisel çıkar ve hesap peşinde koşanlar yıllar öncesini asla hatırlamak istemezler, fakat o yılları karşılıksız, beklentisiz, hesapsız yaşayanların hâlâ söyleyecek sözleri var ve bu sözler henüz söylenmedi. Ülkemizin gerçeğiydi yaşadıklarımız, bu gerçeklere kimsenin sırtını dönme hakkı yoktur, özellikle de yaşayanların. Yanlışlar; gelecek kuşaklara aktarılırsa tekrarı önlenir, doğrular aktarılırsa doğru büyür ve güçlenir.
Ben; hayatımın bir dönemindeki yanlışları ve doğrumu ortaya koymaya çalıştım. Yüzleşmeye çalıştım geçmişimle, kendi içimden gelen sesi duyurmaya çalıştım yıllar sonra...
Bu kitap kendi adıma yazılmış bir eser olmaktan çok, memleket sevgisini yaşayan ve yaşatmak isteyenlerin hikâyesidir. Bu hikâyeye saygı duyanlar ya da duymayanlar! Çağa tanık olan bu kitabı okuyun. Katılın ya da katılmayın, her türlü düşünceye saygı duymayı öğrenmiş insanların hikâyesine kulak vermeniz yeter...