“21. yüzyılın sivil ve etnik soykırımı, göz önünde gerçekleşirken, sözde uygar dünya ve kurumları ölüm sessizliğini sürdürüyor. Katliamdan arta kalanlar yerinden yurdundan koparılıp göçe zorlanıyor, temel ihtiyaçların bile karşılanamadığı yoksun mülteci durumuna düşürülüyor. Savaşı önlemek, barışı sağlamakla ilgili kurumların hiçbiri ortada görünmediği gibi, soykırımdan kurtulup hayatta kalanlarla ilgili, ne tür insani yardım çalışması yapıldığı henüz bilinmiyor. Bilinen tek şey silah tüccarlarının tekelindeki Birleşmiş Milletler’in, toplamda batılıların İsrail’den yana tarafgirliği ve yapılan soykırımı kışkırtmakla meşgul olunduğudur. Günümüzden görülen o ki bu tip kurumların onu var eden beş daimi üyenin çıkarlarını koruyarak asli görevini yerine getirmekten başka, barış adına hiçbir işlem yapmadığı/yapamadığı/yapamayacağıdır.
Bu nedenle kimin kime ihtiyaç duyduğu bir kez daha değerlendirilmeli. Sonrasında da ilgili dünyaya tercihimiz; ‘Şark ya da Anadolu Kriterleri’ deyip yüksek medeniyet oluşturma yoluna devam edilmelidir. Zira Türk toplumu, Filistin’in uğradığı soykırımdan sonra, bu ve benzeri birlikler içinde yer almayı, haysiyetine, onuruna, özellikle tarihsel kardeşliğine yakıştıramaz. Bu böyle biline.”