«Cezaevi canlı bir mezardır. Kişinin kelime haznesinin daraldığı, ölümün zamana yayıldığı tabut-tur. Duyguların inceldiği, dilin uzadığı, yüreğin paslandığı, derinin döküldüğü, gözlerin köreldiği, stresin egemen olduğu, ruhsal dünyanın küçüldüğü, kişinin yavaş yavaş siyasi ölüme terk edildiği bir kültürel kat-liam yeridir. İşte zindanlar, işte girdap, işte mezar…
(…)
Yaşamda zor olan, başarıyı getiren iradeli yaşamı yakalamaktır. Bu, adeta nehirden su çekmek, güneşe ulaşmak kadar zordur. Fakat imkânsız değildir. Doğrulara gelmek, özgürleşmeye gelmek için irade, inanç, sabır, olgunluk ve büyük bir tutkunun olması gerekir. Doğruya gelmek, acıya ve zorluğa gelmektir. Özgürleşmeye gelmek yalanı, köleliği terk etmektir, duyguda, nefiste, güdüde, ruhta ve iradede amansız bir savaş vermektir…
İnsana bazen en güzel en hoş gelen şey aslında bir tuzak ve ölümdür…»