Dördüncü ayağı gül ağacından, eski zamanlardan kalma tek telli cura olan köprü şiir, bu yakası hüzünlü hikayeler ve öte yakası da masallardan oluşan bir fotoğraf albümü *Yağmur Kuşları*. Alan derinliği *sığ* olmayan, tam tersine geniş açıyla çekilmiş, zengin ve *net* fonuyla, sandık lekelerinin yer yer daha da koyulttuğu sepya tonunda fotoğraflar. Bu yakada, Hikayesinden haberdar olmadığımız insan-ı kamilleriyle bizleri tanıştırmak için elimizden tutup köprünün başına bırakıveriyor yazar bizi. Eğilip curanın o tek teline dokunur dokunmaz *yağmur kuşu* beliriveriyor çakır mavisi gökte. Misafir olduğumuzdan zaar köprünün göğünde dört defa dönenmiyor, güneşe, havaya, toprağa, suya minnet ifadesi olarak dört kez ötmüyor da, sadece Karıncadağı’na yönelip yürüyeceğimiz gizli patikanın yolunu gösteriyor.
Uzaktan bilge kadının sesini duyunca anlıyoruz varacağımız yere yaklaştığımızı. Ayaklarımızın ucuna basarak yürüyoruz ki saygıda kusur etmeyelim. Zaten kitap boyunca okumuyor da dinliyoruz hissi hakim. Nevi şahsına münhasır diliyle yazar fotoğrafları canlandırıyor ve sahiplerinin anlatılarıyla baş başa bırakıyor bizi. Onlar anlatıyor artık, biz de sessizce dinliyor, tanık oluyoruz bir evvel zamana, evvel zaman insanlarına.