Dersim halkı yüzyıllar önce; Dilsizdi ama bahtlıydı. Kendisine sığınan insanlarla anlaşabilmek için onların dilini öğrendi ama bu arada bahtını kaybetti. Günümüzde ise; hem dilini kaybetti hem de bahtını. Ve umarım; HES ve barajlarla evliyalar ve ziyaretler diyarı olan, kadim topraklarını da kaybetmez...
Romandan;
- Korê`m, güzel meleğim! Hadi sen anlat bana, nasıl oluyor da kurt yaratılış sıfatından beklenmeyen bir davranışta bulunuyor? Sonra kuzu neden kurtla aynı merada otlayarak, kendi doğasının dışında bir davranış gösteriyor? Neden kurdu görünce kaçmıyor, ya da kaçamıyor?
- Bu da diğer sırlar gibi değil mi? İnsanlara; görünenden görünmeyene ulaşılacak yolu anlatmak istiyor. Ceviz gibi tıpkı... Dışta yeşil kalın zırh, onu parçalayınca sert kabuk, onun altında zar ve dendik (iç). Ama hiçbiri, cevizi yediğimiz anda aldığımız tadın kendisi değil! Fakat yedikten sonra dışarıya atılan bok da ceviz değil. Ceviz ne o zaman, Xârdê?
- Dur hele! Ceviz nereden çıktı şimdi?
- Hadi anlat Xârdê, öğret bana.
- Tamam güzel meleğim! İnsanın bedeni mera gibidir, kocaman bir çayır. Kuzu ise insanın ruhudur; yumuşak başlı, üretken, verici ve uyumlu. Kurt ise bedenimizin kendisidir, yani et kısmı.
- Bildim Xarde, şu nefis denilen kara köpektir değil mi?
- Evet kara köpektir Korê`m. Kalp ise; ruhun ve bedenin sınırı, ortak odasıdır. Şayet kalp, et tarafından ele geçirilirse, ruh zayıflar ve et tüm bedeni ele geçirir. Bu kalbe sahip olanlar; şan, makam, alkış, mal ve bir parça et için her kötülüğü yapar. Bu tür insanlar fesatlığın her türlüsünü hiç çekinmeden bir mikrop gibi halkına bulaştırır. Ama ruh, kalpteki yerini güçlendirirse, et kısmı zayıflar, ruh kısmı güçlenir. Aslında ruhun güçlenmesi, zaman içinde etin de güçlenmesi, yani bedenin kendi gerçek yapısına dönmesi demektir. İşte o zaman kurt ile kuzu aynı bedende dostça yaşar.